Baş ve boyunun derin enfeksiyonları yetişkinler ve şimdilerde çocuklarda sık karşılaşılan kulak burun boğaz hastalıklarının önemli bir grubudur. Peritonsiller apse ve peritonsiller selülit ise bunlardan önemli ikisini oluşturmaktadır. Özellikle yetişkinlerde sık karşılaşılan bademcik zarı ile boğaz dokusu arasındaki yumuşak dokunun iltihaplanmasına “peritonsiller selülit”, bu dokunun içerisinde irin birikimine ise “ peritonsiller apse” denilmektedir.
Genellikle ilk oluşan belirti boğaz ağrısıdır. Boğaz ağrısını üşüme ve titreme ataklarıyla seyreden ateş ve genel halsizlik takip eder. Bu dönem 2 günden 7 güne kadar sürebilir. Bu dönemden sonra ağrılı yutkunma hatta çene kaslarının kasılmasına bağlı olarak alt çenenin açılmasında kısıtlılık izlenebilir. Yutma zorluğu nedeniyle bazı hastalarda salyanın ağız kenarından (dudak köşesinden) akması görülebilir. Bu durumda kişide yutkunma zorluğunun yanında konuşmada zorluk da ortaya çıkar ve boğuk, kaba bir ses oluşur.
Işık ve dil basacağı ile dile bastırılarak boğaza bakıldığında tek taraflı bademcik şişmesi izlenir. Küçük dil(boğazın ortasında sarkan pembe renkli deri) normalde boğazın ortasında olması gerekir iken şişlik nedeniyle karşı tarafa doğru yer değiştirmiştir. Hatta bademcik üzerinde beyaz beyaz noktalanmalar veya kalın beyaz renkli bir zar da görülebilir. Genellikle boyunda, boğazda şişlik olduğu tarafta beze şeklinde, silgi kıvamında ve dokunmak ile ağrılı lenf nodları şişmesi ele gelebilir.
Ağız içerisindeki ve çevreden edinilen bakterilerin sebep olduğu bilinen bu hastalık grubunun tanısı; sıklıkla hastadan alınan öykü ve doktorun ağız içerisine ışık ile bakarak yaptığı boğaz muayenesi ile konulur. Boğazda tek taraflı şişlik, kızarıklık görülmesi durumunda “peritonsiller selülit ve peritonsiller apse”den şüphelenilir. Genellikle labaratuar ve röntgen benzeri görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç duyulmaz. İğne ile o şişlik üzerinden girilerek irin muayenesi yapılır. Bu işleme “ponksiyon” adı verilir. İrin gelmesi durumunda o noktadan neşter ile küçük bir delik açılarak iltihabın boşaltılması sağlanır. Bu işleme ise drenaj denilir. İğne ile girildiğinde irin gelmemesi durumunda ise; derinde irin olup olmadığının kontrolü için Bilgisayarlı Tomografi gibi görüntülemelere ihtiyaç duyulabilir. Ponksiyon ve drenaj sonrasında uygun antibiyotik tedavisinin başlanması, bu hastalığın tekrarlamaması için oldukça önemlidir. Antibiyotik tedavisi doktorun kararı ve hastalığın ciddiyetine göre dozları ayarlanarak ağızdan tablet, kalçadan iğne veya her ikisi birlikte şeklinde de düzenlenebilir. Sıklıkla hastaneye yatış gerektirmez. Birkaç yıl içerisinde bu hastalığın çok sık tekrarlaması durumunda o bademciğin alınmasına ihtiyaç duyulabilmektedir.
Dr.İrem Özen (Erdem)